Türk Sinemasının Değerli Yönetmeni Semih Kaplanoğlu ile Röportaj: Sinema, Felsefe ve Sanat Üzerine Derin Bir Sohbet

Türk Sinemasının Değerli Yönetmeni Semih Kaplanoğlu ile Röportaj: Sinema, Felsefe ve Sanat Üzerine Derin Bir Sohbet

  1. Uluslararası Sinema ve Felsefe Sempozyumu kapsamında, Türk sinemasının ödüllü senarist ve yönetmenlerinden Semih Kaplanoğlu ile gerçekleştirdiğimiz röportajda, sinema sanatının felsefi boyutu ve filmlerindeki benzersiz estetik yaklaşımı üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Sanatın Şiirselliği: Sessizlik ve Bütünlük Arayışı

Filmlerinde sessizliği ve müziğin minimal kullanımını benimseyen yönetmen, eserlerine hakim olan şiirsel atmosferi nasıl yarattığını şu sözlerle ifade etti:

“Görüntü, ses, oyuncular, ışık, mekan ve sesler… Bütün bu unsurların birleşimi, hiçbirinin diğerinden baskın olmadığı, hepsinin birbiri içinde eriyerek ayrışmaz bir bütün oluşturduğu bir dünya yaratmaya çalışıyorum. Sinema, tek bir unsura dayandığında eksik kalır. Gerçek duygu ve atmosfer, tüm bileşenlerin ahenkle bir araya gelmesiyle doğar.”

Filmlerinin, doğaya olan sevgisinden ve tarımla uğraşan geçmişinden ilham aldığını belirten yönetmen, “Bir mekana girdiğinizde her şey birden var olur: sesler, nesneler, ışıklar… Bu bütünlüğü sinema yoluyla aktarmak için bir yönetmenin sürece dahil olması gerekir” dedi.

“Bal” Filmindeki Doğal Masumiyet ve Merak

Filmlerinden Bal özelinde konuşurken, baş karakter Yusuf’un doğa ile olan derin bağı ve masumiyetini nasıl yansıttığını sorduk. Yönetmen, bu süreçte kendi çocukluk anılarının büyük rol oynadığını belirtti:

“Çocukluk dönemimde sürekli gözlem yapan, görmeye ve anlamaya çalışan biriydim. Yusuf karakterinde kendi belleğimin izlerini de bulabilirsiniz. Hikaye, Yusuf’un doğadaki keşfi ve babasıyla olan sessiz ama güçlü ilişkisi etrafında şekilleniyor. Diyalogların az ama anlamlı olması, bakışlar ve sessizlikle duygunun aktarılmasını sağladı.”

Sinema ve Felsefe Üzerine Düşünceler

Sinemanın felsefi derinliğini kaybettiğini düşündüğünü dile getiren yönetmen, sinema eğitimi ve sanat eleştirisi alanlarına yönelik de önemli değerlendirmelerde bulundu:

“Son 40-50 yılda düşünme ve felsefi sorgulama süreçleri birçok sanat dalında zayıfladı. Sinema eleştirisi de ne yazık ki film tanıtımına indirgendi. Sinema eğitimi veren okullarda felsefenin ana derslerden biri olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü felsefe, insanın varoluşunu sorgulayan ve bu anlamda sanatçıyı zenginleştiren bir disiplindir. Felsefi derinlik olmadığında, hikayeler yüzeysel ve sıradan kalıyor. Sosyoloji ve psikoloji önemli disiplinler olsa da, sinemayı gerçekten besleyen felsefi bakış açısıdır.”

Yönetmen, sanatın insanı varoluşuna dair anlam arayışında yalnız bırakmaması gerektiğini belirterek, sinemanın özüne dönüşünü ve daha derin yapıtların üretilmesini umut ettiğini sözlerine ekledi.

  1. Uluslararası Sinema ve Felsefe Sempozyumu’nda yapılan bu samimi sohbet, sinemaseverlere hem sanatsal hem de felsefi anlamda ilham veren derinlikli bir perspektif sundu.

Röportaj: Seray KÖPRÜCÜ

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu