Temmuz’da enflasyon yılık bazda düşerken aylık bazda ise bir ivmelenme ortaya çıktı

Ankara- BHA

Konuşmasına, küresel gelişmelere değinerek başlayan Başkan Ardıç, ABD’deki seçim süreci, Orta Doğu’da şiddeti artan gerilim, Uzak Doğu’daki güç dengesi değişiklikleri ve enerji kaynaklarına erişim konusundaki rekabetin, küresel jeopolitik ortamın kırılganlığını artırdığını belirtti. Yüksek faiz oranları, borç sürdürülebilirliği zorlukları, devam eden jeopolitik gerginlikler ve giderek artan iklim krizinin büyümeyi tehdit ettiğini söyleyen Başkan Ardıç, Çin’de üretici fiyatlarının deflasyonist endişelerle büyüme beklentilerini azalttığına dikkat çekerek, “Dünyanın en büyük üretim merkezi olan Çin’in bu yavaşlamasının, ticaret ortaklarını nasıl etkileyeceği önemli bir risk olarak karşımızda duruyor” dedi.

Küresel borcun 2023 yılı itibariyle 315 trilyon dolarla, dünya gayrisafi yurt içi hasılasının %333’üne ulaştığını belirten Ardıç, “Önümüzdeki dönemde küresel anlamda önemli bir risk algısı da devletlerin borçlanma krizi olacaktır” ifadelerini kullandı.

“UMARIM STAGFLASYON RİSKİ İLE KARŞI KARŞIYA KALMAYIZ”

Türkiye’de en önemli gündem maddesinin arzu edilen hızda düşmeyen enflasyon olduğunu söyleyen ASO Başkanı Ardıç, şöyle devam etti:

“Temmuz’da enflasyon yılık bazda düşerken aylık bazda ise bir ivmelenme ortaya çıktı. Ağustos’ta baz etkisiyle fiyatların artış hızı azalsa da alım gücünde ciddi tahribat yaşanmaya devam ediyor. Büyüme rakamları enflasyonda düşüşün devam edeceği sinyalini veriyor. Ancak ekonominin yavaşlaması her zaman enflasyonun düşeceği anlamına gelmediği gibi stagflasyon riski de söz konusu. Önemli olan son iki ayda baz etkisi nedeniyle düşüş eğilimi gösteren enflasyonun, bu etkinin ortadan kalkmasından sonra nasıl bir seyir izleyeceği. Umarım hem yüksek enflasyon hem de düşük büyüme, yani stagflasyon riskiyle karşı karşıya kalmayız.”

“ERKEN FAİZ İNDİRİMİ ÖDEDİĞİMİZ BEDELLERİN BOŞA GİTMESİ ANLAMINA GELİR”

Yüksek faizden en büyük zararı sanayicilerin gördüğünü belirten ASO Başkanı Ardıç, ABD Merkez Bankası FED’in 50 baz puanlık faiz indiriminin ardından Türkiye’de faiz indirimi beklentilerinin daha çok konuşulmaya başladığına dikkat çekerek şunları söyledi:

“Enflasyonla mücadele için biz sanayiciler uzun bir süredir yüksek faiz ortamında büyük fedakârlıkta bulunuyoruz. Ama şunu da biliyoruz ki erken bir faiz indirimi, bugüne kadar ödediğimiz bedellerin boşa gitmesi anlamına gelecektir. Bu konuda tek karar verici mercii olan Merkez Bankamızın alacağı kararlara güvenimizin tam olduğunu vurgulamak istiyorum.”

Enflasyonla etkin mücadele için maliye ve gelirler politikasının güçlü desteği gerektiğini vurgulayan Başkan Ardıç, şöyle devam etti:

“Kamu desteğinin sınırlı kaldığı bir enflasyonla mücadele politikası, faizlerin uzun süre yüksek kalmasına ve ekonomimizin daha fazla tahribata uğramasına neden olacaktır.

Ünlü İktisatçı Milton Friedman’ın şu sözlerini tekrar bir hatırlayalım;

‘Tüketiciler enflasyon yaratmaz. Üreticiler enflasyon yaratmaz. Enflasyon yalnızca çok fazla hükümet harcaması ve yüksek para arzı artışı ile ortaya çıkar.’ Yani, enflasyon direncini kırmak için kamunun tasarrufu şart.

Mayıs ayında Hazine ve Maliye Bakanlığımız Kamuda Tasarruf ve Verimlilik Paketini açıklamıştı. Aradan geçen 4 aylık sürede elde edilen sonuçların ve ne kadarlık bir tasarruf sağlandığının kamuoyuna duyurulması, devlet kurumlarının da enflasyonla mücadelede etkin ve kararlı olduğunu göstermesi açısından önemli olacaktır.”

“BEKLENTİ ANKETLERİNDEKİ FARKLILAŞMA FİYATLAMA DAVRANIŞLARINI BOZUYOR”

Enflasyonla mücadelede önemli faktörlerden birisinin de güven tesisi, kamuoyu algısını doğru yönetmek ve yönlendirmek olduğunu söyleyen Ardıç, “Beklenti anketlerine göre 12 ay sonrası için piyasa katılımcıları %27,5, reel sektör %53,8, hane halkı ise %73,1 enflasyon öngörüyor. Bu farklılaşma fiyatlama davranışlarını bozarken, enflasyon fırsatçılarına da gün doğuyor,  gerekenden fazla fiyat artışı yapılıyor ve ortaya, enflasyon fırsatçılığı durumu çıkıyor” ifadelerini kullandı.

“ENFLASYONDA KALICI DÜŞÜŞ İÇİN REEL SEKTÖR GÜÇLÜ KALMALI”

Türkiye ekonomisinin yılın ikinci çeyreğindeki yüzde 2,5 büyümeye karşın sanayi sektörünün yüzde 1,8 daraldığına dikkat çeken Ardıç, şöyle devam etti:

“Doğal olarak bu durum, ekonominin istihdam ve katma değer yaratabilmesi açısından önemli bir risk unsuru olarak karşımızda duruyor. Büyümenin refah seviyesi üzerine yansıması ve özellikle de enflasyonda kalıcı düşüş için reel sektörün güçlü kalması gerektiğinin altını çizmek isterim.

Yüksek faiz nedeniyle finansman erişiminde ve kullanımında büyük sıkıntı yaşayan KOBİ’ler için özel kredi destek mekanizmaları acilen devreye alınmalıdır. Düşük faizli, uzun vadeli kredilerin devreye girmesi, sanayicilerimizin üretime devam edebilmesi ve büyümenin sürdürülebilmesi açısından şarttır.”

“İMALAT SANAYİİNDEKİ DARALMA SANAYİSİZLEŞME EĞİLİMİNE İŞARET EDİYOR”

Başkan Ardıç, TÜİK verilerine göre Gayrisafi Milli Hasıla içerisinde imalat sanayisinin payının 1998 yılında 25,8 iken 2023 yılında 21,3 seviyesine geldiğini, aynı dönemde imalat sanayiinde istihdam edilenlerin payının da %21,7’den %19,8’e gerilediğine dikkat çekerek, şunları söyledi:

“İmalat sanayiinin hem toplam hasılada hem de istihdam içindeki payında kaydedilen bu daralma, Türkiye’nin sanayisizleşme eğiliminde olduğuna işaret etmektedir. Sanayisizleşme; ekonominin büyüme potansiyeli, istihdamın artırılması ve kaynakların etkin kullanımı hedeflerine ket vurduğu zaman, ekonomi açısından patolojik bir durum ortaya çıkmaktadır. Halbuki, 12. Kalkınma Planında önümüzdeki 10 yıl içinde ekonomik büyümenin ve kalkınmanın motorunun sanayi sektörü olacağı ilan edilmiştir. Sanayi sektörünün Milli Gelir içindeki payının %30’lar seviyelerine ulaşması bekleniyor. İddialı olan bu hedefe tutarlı, etkin politika ve destekler sayesinde ulaşılabilir.”

Yeni sanayi alanlarının açılması, üretimin rekabetçi ve uygun bölgelerde yapılması, verimlilik ve teknolojik gelişime odaklanması gerektiğini belirten ASO Başkanı Ardıç, şöyle devam etti:

“67 ülkenin katıldığı Dünya Rekabetçilik Endeksinde 2018 yılında 46’ncı sırada olan ülkemiz, 2024’te 53’üncü sıraya gerilemiştir. Bu düşüş, önümüzdeki dönemde reform gündemimizin ne olması gerektiğini açık bir şekilde göstermektedir. Endeksin alt kırılımlarına baktığımızda; devlet verimliliği kriterinde 63’üncü, iş verimliliğinde 52’nci, ekonomik performansta 34’üncü ve altyapı kriterinde ise 47’nci sırada yer aldık. Özellikle devlet verimliliği ve iş verimliliği kriterlerinde çok gerilerdeyiz.”

Başkan Ardıç’ın gündeminde, düzensiz göç de vardı. Altyapı, istihdam, sosyal güvenlik gibi birçok soruna neden olan düzensiz ve niteliksiz yoğun göçün Türkiye’nin demografik yapısını da bozduğunu söyleyen Ardıç, şöyle devam etti:

“Ülkemizde düzensiz göç ciddi sorunların ortaya çıkmasına neden olurken, dünyada birçok ülke nitelikli göç, nitelikli işgücü için birbiriyle yarışıyor. Yabancılara yönelik çalışma yasaları düne kadar çok katı olan Almanya dahi giderek büyüyen nitelikli işgücü açığı nedeniyle yasalarını iyice yumuşatıyor. Amerika Birleşik Devletleri yıllardır nitelikli göç ile ekonomisini büyütüyor. Amerika’da 1997-2020 döneminde faaliyete geçen, değeri 1 milyar dolar ve üzerinde olan start-up’ların kurucularının %44’ü göçmenler. Sınırların ortadan kalkması, sermayenin ve emeğin ülkeler ve piyasalar arasında akışkanlığını arttırarak beyin göçü hareketini hızlandırmıştır. Ülkemizde de var olan nitelikli işgücü yurtdışına göç ediyor. TÜİK verilerine göre 2023 yılında Türkiye’den yurt dışına giden Türk vatandaşı sayısı bir önceki yıla göre %110 artarak 291 bin 377 kişiye ulaşmıştır.”

“ÜLKEMİZ, EKONOMİMİZ İÇİN BÜYÜK FIRSAT OLAN GENÇ NÜFUS ÖZELLİĞİNİ KAYBEDİYOR”

Türkiye’de doğurganlık oranının 1965’ten bu yana en düşük seviyeye geldiğini, doğurganlık hızının 1,51 ile nüfusun yenileme düzeyi olan 2,10’un altında kaldığını belirten Ardıç, “Doğurganlık hızımız nüfusunu yaşlı olarak bildiğimiz Almanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerin altındadır. Buna karşın yaşlılarımızın toplam nüfus içindeki oranı ilk kez yüzde 10’un üzerine çıktı. Uzun yıllardır genç nüfusa dayalı demografik yapısıyla övünen ülkemiz, ekonomimiz için büyük bir fırsat olan bu özelliğini hızla kaybediyor. Ülkemizde ekonomik sıkıntılar doğurganlık oranının azalmasının en önemli nedenlerinden biridir. Sığınmacıların doğum hızının çok yüksek seviyede olması ise demografik yapımız için ciddi bir risk olarak kaşımızda duruyor” dedi.

“ÖVÜNCÜMÜZÜN ASIL KAYNAĞI YÜKSEK TEKNOLOJİLİ İHRACAT OLMALI”

Yüksek teknolojiye geçişin en önemli göstergesi olan Ar-Ge’ye Türkiye’de en çok harcama yapan 250 şirket arasında Ankara Sanayi Odası Üyesi 44 firmanın yer aldığını belirten Başkan Ardıç, “Ülkemizin sınıf atlayıp devler liginde yer alabilmesinin tek yolu yüksek teknolojili üretim ve ihracattan geçiyor. İhracat rakamımız yükseliyor. Cumhuriyet tarihinin rekorlarını kırıyor. Bununla övünelim ama artık övüncümüzün asıl kaynağı yüksek teknolojili ihracatta yapacağımız artış ve ihracat kilogram değerimiz olmalıdır” dedi.

Related Articles

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to top button