Filistin topraklarında suça karışmış tüm bireyler yargı önünde hesap vermeli
AK Parti Genel Merkez Seçim İşleri Başkan Yardımcısı Av. Samir Altunkaynak, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Altunkaynak’ın açıklamaları şöyle;
İsrail’in 7 Ekim 2023’de geniş kapsamlı işgal ve askeri operasyonları sonucu Gazze’de büyük çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu 180 bine yakın kişi hedef gözetilerek öldürüldü. Nitekim Dünyanın önde gelen tıp dergilerinden Lancet, Gazze’deki ölü sayısının 180 bine ulaşabileceğini ifade eden çalışmasını Gazze Sağlık Bakanlığı tarafından bildirilen ve bağımsız analizlerle desteklenen verilere dayandırdı. Saldırılar sonucu binlerce kişi yaralanırken yüzbinlerce insanda kendi ata yurdunda yer zorunlu göçe tabi tutuldu. Zorunlu göç eden kişi sayısının 1.6 milyonu aştığı ifade edilmektedir.
İsrail Savaş Suçu İşliyor
7 Ekim sonrası tekrar başlayan İsrail saldırıları bir çok açıdan İsrail devletinin askeri kolu olan İsrail Savunma Kuvvetlerinin İsrail’in kuruluşundan bu yana işlediği savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırım suçunu da içeren insanlığa karşı suçlarını tekrar göndeme getirmiştir. İsrail devletinin kuruluşuna giden süreçte uyguladığı sivillerin kasıtlı olarak hedef alınması, savaş esirlerinin ve teslim olmuş savaşçıların öldürülmesi, toplu cezalandırma, aç bırakma, canlı kalkan kullanımı, cinsel şiddet ve tecavüz, işkence, yağma, zorla yer değiştirme, sürgün, tehcir ve Filistinlilere yönelik uyguladığı soykırım politikalarını günümüzde de sürdürdüğüne tanık olmaktayız.
İsrail’in Soykırım Suçu İşlemeye Devam Etmektedir
- Dünya Savaşı sırasında insanlığa karşı işlenen suçlar uluslararası toplumda suç ve suçlularla mücadelede etkin yapıların oluşturulmasına dönük beklentilerin artmasına yol açmıştı. Bu bağlamda BM Genel Kurulu tarafından 9 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi” taraf devletlerin kabul etmesiyle 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye’nin de taraf (23 Mart 1950) olduğu sözleşme toplamda 19 maddeden oluşmaktadır. Sözleşmenin giriş kısmında sistematik olarak işlenen soykırım suçunun uluslararası hukuk kapsamında devletler hukuku suçu sayıldığı ve önlenmesine dönük uluslararası işbirliğinin altı çizilmektedir. BM tarafından kabul edilen Sözleşme de anlaşmaya taraf devletlerin soykırım suçunu önlemek ve cezalandırmakla yükümlü oldukları, bu kapsamda iç hukukta gerekli yasal düzenlemeleri yapmaları gerektiği, suç işleyenlerin statülerinin yargılama süreçlerini etkilemeyeceği, soykırım suçunun siyasal suçlar kapsamında değerlendirilemeyeceği, soykırım suçunun önlenmesine dönük taraf devletlerin BM üyesi ülkelerinden suçu önlemeleri için çağrıda bulanabileceği ve uyuşmazlıkları Uluslararası Adalet Divanı’na başvurarak çözmeye davet edilmektedir.
Sözleşmenin 2. Maddesi soykırım suçu tanımına yer vermektedir. Buna göre
“- Bu Sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden her hangi biri, soykırım sucunu oluşturur.
- a) Gruba mensup olanların öldürülmesi; b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi; c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek; d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak; e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek”. Sözleşmenin 3. Maddesinde de suça dolaylı yoldan da olsa destek verenlerin de cezalandırılacağı ifade edilmektedir.
Yukarıdaki tanımlamaya istinaden bakıldığında İsrail’in Filistinliler olarak dünyada da tanınan bir ulusal, etnik, ırksal ve dini bir grubun varlığını sonlandırmak, tamamen veya kısmen yok etmek kastı ile saldırılarını organize ettiği görülmektedir. İsrail’in Gazze’deki saldırıları bu amaç yönelik olduğu uluslarası toplum tarafından da tespit edilmiştir. Dolayısıyla İsrail saldırıları analiz edildiğinde etnik temizlik bağlamında soykırım suçunun oluştuğunu ifade etmemiz gerekir.
Türkiye İsrail’deki Saldırıları Soykırım olarak tanımlama yetkisine sahip midir?
Bu tür tanımlamaları ulusal veya uluslararası mahkemeler yapabilmektedir. Ancak, ulusal mahkemelerin bu türden kararlar almaları halinde, bu kararların uluslararası sistemde doğurabilecekleri etki tartışmalı olmaktadır. Bu hususun uluslararası düzeyde kabul edilmesi Birleşmiş Milletler mevzuatına uygun olarak hareket etmeyi gerekli kılmaktadır. Diğer yandan belirtmek gerekir ki, soykırım fiilini veya “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi”nin 3. Md.’sinde belirtilen fiillerden birini işlediğine dair hakkında suç isnadı bulunan kimselerin, suçun işlendiği ülkedeki devletin yetkili bir mahkemesi veya yargılama yetkisini kabul etmiş olan devletler bakımından uluslararası nitelikteki bir Ceza Mahkemesi tarafından da yargılanmaları mümkündür. Bu konuda, 2002 yılında Statüsü yürürlüğe giren Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) de önemli yetkilerle donatıldığını belirtmek gerekmektedir.
Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin İsrail Kararı Önemlidir
Nitekim, UCM başsavcısı Karim Khan Lahey merkezli yüksek mahkemeden İsrail İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant Gazze Şeridi’nde işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan sorumlu tutarak tutuklanmalarını talep etti. Bu kapsamda “Soykırım, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar için hükümlerimiz var.” diyen Başsavcı Khan’a göre Mahkeme “Sadece doğrudan failleri, tecavüz ettiği, öldürdüğü ya da bombaladığı iddia edilen kişileri değil, askeri ya da siyasi amirleri de suçlama kapasitesine” sahiptir. Sözlerinin devamında “ Roma Statüsü kapsamında yasal bir araç olarak sahip olduğumuz bir şey ve kanıtlar bunu gerektiriyorsa bunu kullanacağız.”
Yakalama kararları ile birlikte Savcılık aynı zamanda soruşturmaların devam ettiğini açıkladı. Bu da hem savaş suçu işlemiş diğer üst düzey kişiler hem de diğer suçlar bakımından başka başvuruların yapılabileceği anlamına gelmektedir.
UCM’nin ön yargılama dairelerinden birinde Başsavcının talebinin kabul edilmesi durumunda her ne kadar İsrail UCM’ye taraf değilse de üye 124 devlet bu kişileri tutuklamakla yükümlü olacaktır. Sonuç olarak Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard’ın ifade ettiği gibi UCM Savcısı’nın bu adımı, Gazze ve diğer bölgelerde çatışmaların taraflarına, Gazze ve İsrail halklarına karşı başlattıkları yıkımdan ötürü hesap verecekleri yönünde önemli bir mesaj iletiyor.
Dolayısıyla uluslararası toplumun beklentisi de İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda işlenen uluslararası hukuk suçlarında sorumluluk taşıdığından kuşkulanılan devlet yetkilileri başta olmak üzere suça karışmış tüm bireylerin, hangi makamda olduğuna bakılmaksızın yargı önüne çıkması ve hesap vermesinin sağlanmasıdır.”