AKK Başkanı Yılmaz’dan Gökçek’e: İnsan kendi ahlakı üzerinden empati yapar – Birlik Haber Ajansı
NİSA NUR BACAK/ANKARA-BHA
Ankara Kent Konseyi (AKK) Başkanı Halil İbrahim Yılmaz Çay TV’de her hafta gazeteci Muhammet Kaçar’ın canlı yayınla sunduğu “Başkentten Karadeniz Gündemi” programına konuk oldu. Yılmaz, Osman Gökçek‘in “AKK’de yiyip içip dağılıyorlar” ifadelerine ilişkin açıklamalarda bulunarak, “Buradaki bu iyilik organizasyonundan rahatsız olan bir meczup var Ankara’da. Sürekli bunların parası nereden geliyor diye saçmalar. İnsan kendi ahlakı üzerinden empati yapar. Kentin tek akıllısı o. Ben olsam ne yaparım diye düşünmüştür; ‘Arkadaşlarımla beraber emsal artışı yapıp milyarlarca lira değerinde yaptırırım, bunlar da yapıyordur kesin.” demiştir.’ şeklinde konuştu.
AKK Başkanı Yılmaz Rize’de doğup büyüdüğü dönemleri anlatarak başladığı programda gazeteci Muhammet Kaçar’ın AKK hakkındaki sorularına ve gündeme ilişkin sorularına yanıt verdi. AKK’nin kamu bütçesindeki harcamalarının çok az ve kısıtlı olmasının yanında gönüllülük esaslı 3 bin 100 sivil toplum örgütünden, üniversitelere kadar gönüllüyü barındırdığını anlatan Halil İbrahim Yılmaz, “180 binden fazla yüksek lisans yapan insan, 2 milyondan fazla lisans mezunu insan yaşıyor burada. Ankara için memur şehri diyemeyiz, 350 bin memur yaşıyor. Hukukun, ruhun kentidir Ankara. Rize nasıl Kuzey Anadolu’nun kalesi olarak tanımlıyorsak bazı kentlerin ruhu vardır. Her Rizeli her Sivaslı her Amasyalı Ankaralıdır. Ankara şehir değil bir ruhtur. Bütün bu Anadolu’nun güzel vilayetlerinde yaşamımızı devam ettirmemizi sağlayan demokrasi çığlığının atıldığı ve bağımsızlığı bize armağan eden kente bir şehir muamelesi yapamayız. Her Türk Ankaralıdır. Ruh kentidir. Bu toprağız zemininden altın ya da petrol fışkırmıyor. Belediye meclislerinde gündeme alınmak zorunda kent konseylerinin kararlarını. Kanun böyle bir güç veriyor.
“Bu iyilik organizasyonundan rahatsız olan bir meczup var Ankara’da”
Bir etkinlik şirketi değiliz, bütçesi olmayan bir yapıyız. 6 bin 500’den fazla etkinlik… Buradaki bu iyilik organizasyonundan rahatsız olan bir meczup var Ankara’da. Sürekli bunların parası nereden geliyor diye saçmalar. İnsan kendi ahlakı üzerinden empati yapar. Gönüllülüğü anlatmanız için gönüllü olmanız gerekiyor. Kamu kuruluşlarının deneyimleyemediği alanları deneyimlemeye çalışıyoruz. Yaşlı Bakım Sistemi Çalıştayı mesela ya da AKS 101 Çalıştayı… Kültür sanatın aksı Ankara’dır çağrısı yapıldı. Bunun bir ekonomi olduğunu sadece konserlerle beraber para harcanan bir yer olmadığını ve kültür sanatın bir tedavi merkezi olduğunu anlatmaya çalıştık. Sesi biri hallediyor, görüntüyü biri. İmece usulüyle yapıyoruz. Ortak akılla bir yapı oluşturduk.
Bu şehri bir kitap gibi okuduk derken yalnız okumadık. Bu kentin tüm insanları bir şarkı, türkü gibi bu kenti dinledi. Yöneticilere endişelerimizi bağırarak değil bir şiir gibi söyledik. Sonucunda kimse ürkmedi ve herkes kaptan oldu. Her alanın bir patronu vardır bizde. Alan açtığımız zaman da kimse kimseye hükmetmiyor. Saygımızı muhafaza ediyoruz. Siyasetin bunu deneyimlemesi gerekiyor. Bunu deneyimlemediğimiz zaman oluşturduğumuz o küçük alanlarda 2 oy fazla oy alanlar 2 oy az alana hükmetmeye başlarlar.” ifadelerini kullandı.
“Osman Gökçek ben olsam ne yaparım diye düşünmüştür”
Gazeteci Muhammet Kaçar’ın Osman Gökçek’in konseyde yiyip içip dağılıyorlar açıklamasına yönelik sorusuna ise, “3 bin 100 sivil toplum kuruluşunu aşağılamaya çalışıyor. Kentin tek akıllısı o. Empati kendi ahlakın üzerine yapılıyor. Ben olsam ne yaparım diye düşünmüştür; “Arkadaşlarımla beraber emsal artışı yapıp milyarlarca lira değerinde yaptırırım, bunlar da yapıyordur kesin.” demiştir ya da doğduğundan beri, anne sütünden beri bir kuruş para kazanmadığı halde her ay 150-200 milyon harcanan televizyonun sahibi nasıl olduğunu sormazsanız adamlara onlar da size ahlak dersi vermeye kalkarlar.
“Şuurları yok, kontörleri var”
Kaçar’ın, Melih Gökçek’in ifadelerine ilişkin sorularına ilişkin Yılmaz şunları söyledi:
“Tek siyasi partiye haksızlık yapmayalım burada. Her partinin içerisinde bu canlı türleri var diyorum ya, yeniden siyaset yapmak isteyip ülkeyi ben yöneteceğim diyenlerde de olabiliyor. Yani eleştirdikleri ve kınadıklarının daha kötüsünü yapabiliyorlar. Karanlık odalarda web siteleri kurup oradan küfrettirerek insanların diz çöktüreceğini zanneden canlı türleri var. İstanbul’da da bunlardan var. Kontörleri oluyor bu yapıların. Kontörleri kadar küfrediyorlar. Şuurları yoktur, kontörleri vardır. Onların kontörünü yüklüyorsun şu kadar kişiye küfredeceksin diyorsunuz. Kontörü bitince yine size önüyor tekrar kontör yüklüyorlar onlara. Bir daha küfrediyorlar. Dolayısıyla kontörle edepsizleşen, kontörle küfreden yapılarla mücadele etmemiz lazım bizim.
O yapıları bugün kullananlar yarın kendi başlarına bela ederler. Usulsüzlüğü kural olarak, yol olarak seçmemek lazım. Kınadıklarınız gibi yaşamamak lazım. Dolayısıyla bu yapılarla iş tutmamak lazım. Troller ordusu oluşturmamak lazım. Kendi ahlaksızlığınızı ahlak diye dayatmamanız lazım. Onun için kötüye kötü diyeceğiz, hırsıza hırsız diyeceğiz. Hırsıza hırsız demezsen hırsız sana ahlak dersi vermeye kalkar.
“Parayı bir emsal artışıyla aktaran bir adamdan söz ediyoruz”
AKK’nin düzenlediği organizasyonlardan tezgahı bozulan insanlar rahatsız oluyorlar, bundan gayet normal. Sayın Cumhurbaşkanımızın bir gece ansızın kapı önüne koyduğu bir belediye başkanı var. Biz orada sayın cumhurbaşkanımızın iradesinin çok değerli buluyoruz. Bir kentteki kamplaşmayı artıran merdiven altı yapılara alan açan, Fettullah Gülen’in bir ömür boyunca ağlayarak bulamadığı parayı FETÖ örgütüne bir emsal artışıyla aktaran bir adamdan bahsediyoruz. O bugün millete fetöcü demeye kalkıyor. Bu tür davranış bozukluğu olan meczupların emekli olduktan sonra gidip Hacı Bayram’da tövbe etmesi lazımken yine insanlara iftira atmaya başlarsa bunların başka bir korkusu vardır. Çünkü bazen sivil toplum örgütlerini, bazen yoksulları kamu bütçesiyle el öptüren bu insanlar; her mahalleden farklı siyasi partiler içerisinden kendisine benzer canlı türlerini örgütleyerek oralardan suç örgütü oluşturarak bu kente hükmeden tipler bu kentteki her mahallenin namuslu insanlarının örgütlenmesinden rahatsız olurlar. Bu gayet normal bir şey biz bunu itirazını yaşıyoruz. Çünkü böyle canlı türleri olmazsa kötüyü göstermeden iyiyi anlatamazsınız. O kötünün kendisini sürekli görünür kılmadı lazım ki iyiler mukayese etsinler. Biz bu konuda politik bir yaklaşım içerisinde değiliz. Ondan dolayı sayın cumhurbaşkanımızın iradesini çok değerli buluyoruz. Kangren gibi o davranış bozukluğunu uzaklaştırdı. Bunun bir bedeli olduğunu biliyoruz ve bir irade koydu. Bu değerli bir iradedir. Kent olarak da biz bu iradenin arkasındayız. Kent konseyi olarak da arkasındayız. Bu tarz insanlar rahatsız oluyor. Onları rahatsız etmeye devam edeceğiz. Etmezsek ayıp ederiz. Kent konseyi bütçesiz, farklı disiplinlerdeki insanlarla iyiliği örgütlerken kötülüğün borazanı olan insanları üzmek lazım.
“Çocuklarımıza onurumuzu bırakacağız, mülkiyet değil”
Biz Ankara’da bunun örneklerini gördük onun için düzenli olarak hırsız diyeceğiz ona. Hırsızın parası bol diye ona itaat etmeyeceğiz. Hiçbir mülkiyet onur kadar güçlü değildir. Çocuklarımıza onurumuzu bırakacağız, mülkiyet değil. Sınırsız daireler değil. Ben kirada oturuyorum. Bundan rahatsız değilim. Biz mülkiyet değil onurumuzu bırakacağız. Onur mülkiyetten daha çabuk çıkar; kaybedersen. Ama muhafaza edersen tüm binalar depremde yıkılır onuru muhafaza edersiniz siz. Onurunuzu riske atarsanız ruh biliyorsunuz tüf diye çıkar. Onurunuzu kaybettiğiniz zaman ruhunuzu kaybedersiniz. Biz bu kent konseyindeki bu iklimde mülkiyeti imanından önde olanların oluşturduğu bir yapıyı arzulamadık biz.”